Karadeniz Kime Ait? Küresel ve Yerel Perspektiflerden Derinlemesine Bir Bakış
Bazı sorular vardır ki, yanıtı sadece bir ülkenin sınırlarında değil, tarihin derinliklerinde ve uluslararası ilişkilerin karmaşık dokusunda gizlidir. “Karadeniz kime ait?” sorusu da tam olarak bunlardan biri. Bu yazıda, hem yerel bir gözle hem de küresel bir bakış açısıyla bu sorunun izini sürmek istiyorum. Çünkü Karadeniz sadece bir coğrafi alan değil; tarih boyunca medeniyetlerin buluştuğu, kültürlerin iç içe geçtiği ve stratejik güçlerin çarpıştığı bir sahne oldu. Gelin, bu sahnenin perdesini birlikte aralayalım.
Karadeniz’in Coğrafi Kimliği: Ortak Bir Deniz
Karadeniz, Avrupa ile Asya arasında uzanan, tarih boyunca ticaret yollarının, imparatorlukların ve savaşların kesiştiği bir iç denizdir. Bugün Karadeniz kıyısında altı ülke bulunur: Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan. Her biri farklı bir kültür, siyasi yapı ve tarihsel geçmişe sahip bu ülkeler, Karadeniz’in kıyısında yüzyıllardır yan yana yaşamaktadır.
Bu coğrafi gerçek bize ilk cevabı veriyor: Karadeniz tek bir ülkeye ya da kültüre ait değildir. O, kıyısında yaşayan bütün toplumların ortak alanıdır. Tıpkı bir meydan gibi… Meydan, herkesindir ama herkes orada farklı bir iz bırakır. Karadeniz de böyledir.
Küresel Perspektif: Jeopolitik Güçlerin Satranç Tahtası
Stratejik Konum ve Enerji Rotası
Karadeniz, tarih boyunca büyük güçlerin ilgisini çeken bir bölge oldu. Bunun nedeni sadece konumu değil, aynı zamanda enerji hatlarının, ticaret yollarının ve askeri stratejilerin merkezinde yer alması. Örneğin, Rusya için Karadeniz, Akdeniz’e açılan stratejik bir kapıdır. Türkiye için ise, hem NATO üyesi olarak Batı dünyasıyla bağ kurduğu hem de Asya ile bağlantı sağladığı önemli bir jeopolitik sahnedir.
ABD ve AB gibi küresel aktörler için de Karadeniz, enerji güvenliği ve doğu-batı dengesinin korunması açısından kritik bir rol oynar. Bu nedenle Karadeniz, uluslararası siyasette bir “satranç tahtası” olarak görülür; her hamle, başka bir ülkenin çıkarlarına dokunur.
Montrö Sözleşmesi ve Uluslararası Hukuk
Karadeniz’in sahipliği tartışılırken, 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni de unutmamak gerekir. Bu sözleşme, Boğazların ve dolayısıyla Karadeniz’in kontrolünde Türkiye’ye önemli bir rol verirken, aynı zamanda diğer kıyıdaş devletlerin de güvenlik çıkarlarını korur. Bu durum, Karadeniz’in yalnızca kıyıdaş ülkelere değil, aynı zamanda uluslararası hukuk ve düzenlemelere de “ait” olduğunu gösterir.
Yerel Perspektif: Kimlik, Kültür ve Toplumsal Algı
Paylaşılan Kültürel Bellek
Yerel gözle baktığımızda, Karadeniz yalnızca bir coğrafya değil, bir yaşam biçimidir. Türkiye’nin doğusunda çayın, balığın ve horonun vatanı; Romanya’da antik liman şehirlerinin mirası; Gürcistan’da tarih boyunca ticaretin kalbidir. Ukrayna’nın Odesa limanı ya da Bulgaristan’ın Varna sahilleri, Karadeniz’in farklı yüzlerini temsil eder.
Bu çeşitlilik içinde Karadeniz, tek bir kimliğe indirgenemez. O, kıyısında yaşayan insanların hafızasında, mutfağında, müziğinde ve efsanelerinde farklı anlamlara sahiptir. Bu da onu sadece coğrafi olarak değil, kültürel olarak da ortak bir değer haline getirir.
Toplumsal Algı ve “Aidiyet” Hissi
Türkiye’de bir balıkçının gözünde Karadeniz, geçimini sağladığı yaşam alanıdır. Ukrayna’da bir çiftçi için ise bereketli topraklara yağmur taşıyan bir dost. Rusya’da askeri stratejistlerin dilinde Karadeniz bir savunma hattı iken, Gürcistan’da bir turizm elçisinin gözünde kültürel bir buluşma noktasıdır. Her toplum, kendi bakış açısından Karadeniz’i sahiplenir — ama bu sahipleniş, çatışmadan çok ortaklığa işaret eder.
Sonuç: Karadeniz Bir Ülkenin Değil, İnsanlığın Ortak Mirası
“Karadeniz kime ait?” sorusunun cevabı ne bir devletin bayrağında, ne de bir ordunun gücünde saklı. Karadeniz, kıyısındaki tüm halklara, kültürlere ve hatta onu uzaktan izleyen tüm insanlığa aittir. O, tarihin, ticaretin, dostluğun ve bazen de çatışmanın tanığıdır. Ve belki de en önemlisi, farklı toplumların bir arada var olabileceğinin kanıtıdır.
Şimdi sıra sizde: Sizce bir deniz kime ait olabilir? Haritalarda çizilen sınırlar mı belirleyicidir, yoksa paylaşılan kültür ve tarih mi? Düşüncelerinizi paylaşın, bu ortak mirası birlikte anlamlandıralım.